Benim Adım Carla

Benim Adım Carla
Sanırım
dünyaya veda ediyorum.
Oysa taptaze
heveslerim, hayata dair özlemlerim vardı, hayallerimdeki gelecek bana
tebessümle sayısız güzellikler armağan ediyordu…
Henüz ne olduğunu
anlayamadan kasabamız bir hayalete dönüşüverdi. Ara sokaklarda karşımıza çıkan
savrulmuş cesetler ve kuşu andıran kostümleriyle, çok ender rastladığımız hekimler
haricinde sokaklar bomboştu. Tüm bu kara günlerin evvelindeki yaşantıma güzel
denilemezdi belki, ama böylesine kötü günlerde, kendini hasretle anımsatmaya
başlamıştı.
Ben Lombardiler
için çalışan, hatta adeta yaşamlarını onlara adayan bir ailede dünyaya geldim. Lombardiler
kasabamızın aristokratlarındandır; onların iyi kalpli insanlar olduklarını
söyleyebilirim, Bayan Lombardi, eğer o gün keyfi yerindeyse bana şehirde olup
biteni dahi anlatır, Bay Lombardi ise bazen kızları için satın aldığı şekerlemelerden
bana da ayırırdı. Lombardilerin bir de komşuları vardı; Russolar…
Russolardan
çocukluğumdan bu yana hep korkmuşumdur; oldukça bencil ve hizmetlilerine karşı
kaba insanlardır. Bayan Russo, Bayan Lombardi’ye konuk olarak geldiğinde onlara
hizmet etmekte olan annemi kaprisleriyle daima yıldırmıştır.
Şimdi anlatacak
olduklarımı zihnimde canlandırırken dahi, kalbimi en derinden acıtan,
gözlerimin dolmasına sebep olan acı bir anım var Russolarla…
Bay Russo’ nun benim tatlı
köpeğim Gio ‘ya yaptıkları, korkarım ölene dek aklımdan çıkmayacak.
Gio bir gün Russoların bahçesine
girmiş ve ağaçlarını sulamak için kullandıkları su haznesinden su içmişti. Ben
olup bitenden habersiz bir şekilde ev işleri ile meşguldüm. Bay Russo’nun bağırışlarına
karışan Gio’nun havlamasını duyunca çitlere doğru koştum. Gördüklerim karşısında
dehşete düşmüştüm. Bay Russo köpeğimi öldürmeye çalışıyordu.
Gürültüyü duyan
Lombardiler de, Russoların bahçesine koşmuştu. Onları görünce yüreğime adeta su
serpilmişti. Lombardiler buna asla müsaade etmez diye geçirdim içimden. Ama
işler hiç de umduğum gibi ilerlemedi. Lombardiler sessizce olup biteni izlemeye
koyuldu. Dayanamayıp Bay Lombardi’ye yalvarmaya başladım “ Efendim, ne olursunuz
Bay Russo’ya bir şeyler söyleyin, Gio ölmesin. “ Bay Lombardi ise elimden bir
şey gelmez dercesine ellerini iki yana açıp dudağını bükmekle yetindi. Ben ise
bu yüz ifadesi karşısında oldukça şaşkındım. Yalvarışlarımı duyan bay Russo bana
dönerek “Ağlamayı kes! Bu suya
ihtiyacımız var ve senin pis köpeğin bunu bitiriyor. İtlafa son seçenek olarak
başvurdum. Can çekişmemesi içinse bıçağımı en doğru yere salladım, birkaç
dakikaya ölecektir” dedi ve kanlı elleriyle evine doğru ilerledi. Dakikalar
bile sürmemiş, Gio çırpınmayı bırakmıştı. Hayret dolu gözlerle Lombardilere bakakalmıştım.
Bay Lombardi üzülme dercesine bir hareketle başımı bir kere okşayıp işinin
başına geri döndü. O gün anlamıştım, Lombardiler bay Russo’nun elinden bıçağı
alacak cesarete veya bay Russo’ya dur diye haykıracak güçte ki bir kalbe sahip
değillerdi. Onların kalbi kendi keyiflerini kaçırmak söz konusu olduğunda, ritmi
yavaşlayan oldukça cılız kalplerdi.
Ve biliyor musunuz, Bay
Russo bir katildi ve öldürdüğü tek canlı benim tatlı köpeğim Gio değil, bir
kişi daha var; eski çalışanı Abraham,
Abraham bir Yahudiydi ve
bu yüzden kimse ona iş vermek istememişti. Bay Russo ise durumdan istifade ederek,
diğer işçilere verdiği paranın yarısını teklif etmiş, zavallı ise çaresizce
kabul etmek zorunda kalmıştı. Ancak Abraham hasta eşine ve çocuklarına yetecek
parayı kazanamıyor ve ailesi açlık içerisinde kıvranmaya devam ediyordu. Bir
gün evine ekmek götürecek bir florini dahi olmadığı için sonunda Russoların
ahırında intihar etmişti. Evet söylediğim gibi Abraham’ı Bay Russo öldürdü. Bıçağıyla
değil belki ama gözünü bürüyen para hırsıyla, cimriliğiyle, ırkçılığıyla…
Bu saydıklarım yalnızca
Russo’nun günahı değil, Russo’nun yaptıklarına alkış tutan, konforu için buna
sessiz kalan bütün kasabalının günahıydı.
Peki ya diğerleri? …
Sırf o toprak üzerinde
yaşadığı için, sırf o ırktan,
sırf o dinden olduğu için
öldürülen çocuklar, kadınlar, masum tüm insanlar…
Anne ve babası öldürülüp
yetim kalan Floransalı bir çocuğun kilisede yaptığı duayı işittiğimde başımıza
bu kara günlerin geleceğini tahmin etmeliydim.
Yüce İsa’dan tüm bu
kötülüklerin hesabının yargı gününe dek bekletilmemesini diliyordu. İsa bu sesi
duymuş olmalı ki, tüm dünyadaki insanların içi dışına çevrildi adeta. Hastalıklı
ruhlarımız, kötülüklerimiz tenimize yansıdı “kara veba” denen illet birçoğumuzu
vurdu. Aristokratlar, köylünün itaatsizliği yüzünden başımıza bu salgının
geldiğini söylese de, kilise günah işleyen insanlar yüzünden
cezalandırıldığımızı iddia ediyordu. Ben her ikisine de katılmıyorum. Bence suçlu
olan, tüm Lombardiler. Yani iyi olsa dahi cılız kalpliler; etkisizce etrafını
izleyip, yalnızca üzgün bir surat ifadesi takınanlar. Çünkü dünyaya her zaman bir
Russo gelecek. Benim köpeğimi öldüren Russo, gelecekte kuraklık korkusuyla
binlerce hayvanı katledecek, Abraham’ı işe almayan bir başka Russo ise gelecekte
vücudundaki bir engelden dolayı İbrahim’i işe almayacak.
Ve en kötüsü de, o gün
Floransa’da yüce İsa’ ya seslenen çocuğun, başka bir coğrafyada yetim kalıp ölmeden
önce “Sizi Allah ‘a şikayet edeceğim.“ demesinin ardından, hepimize bulaşan Yersinia
Pestis bakterisi, gelecekte farklı bir isimle, farklı bir kimlikle o çocuğun
duasının karşılığı olacak.
Russo’ya bir şey olmadı
biliyor musunuz?
İnsanlardan uzaktaki dağ
evini tütsületip ailesiyle oraya yerleşti. Russo veba salgınına yakalansaydı
bile, bunun ne Gio’nun, ne de Abraham’ın canının bedeli olduğunu düşünecek, ne
benim, ne de Abraham’ın ailesinin ahı olduğuna inanacaktı. Bu bağlantıyı hissedebilecek
olanlar yalnızca iyi kalplerdir. Yaşananları değiştirebilecek olanlarsa güçlü
kalpler... Söylediklerimi işittiğinde, anlayabilenlerin omuzlarında büyük bir
yükü olmalı. Var oluşumuzun anlamı, yalnızca kendimize ve ailemize hizmet ettiği
takdirde, bu dünyanın hüküm sahipleri yalnızca Russolar olacak.
Benim adım Carla ve ben
diyorum ki daha önce hiç gitmediğimiz bir yerdeki, hiç tanışmadığımız bir canın
acısıyla kendimize “Ne yapabilirim?” sorusunu sormadığımız müddetçe bu dünya
üzerindeki kara bulutlar hiçbir zaman dağılmayacak.
Büşra Akgün